Dark

Netflix’te Bir Alman Bilimkurgusu: Dark

Geçenlerde Netflix’te denk geldiğim, ve bana yine Almanlar yapmış dedirten dizi!

Dizinin dili Almanca ve Almanya’da geçmekte…Aynı zamanda, Netflix’in Almanca çekilen ilk orijinal serisi olma özelliğini de taşımakta. Altyazılı dizi ve film izlemeye alışkın olmayan Amerikalı seyirciler için tehlikeli bir hamle bu.  Zaten internetteki yorumlara baktığımda, diziyi doğrudan İngilizce dublajıyla izlemeye başlayıp, dublajdan memnun kalmayıp orijinal dile geçmiş birçok kişinin yorumunu gördüm. Yani dizi ekibi bu riskli kararıyla birlikte İngilizce dışında farklı dilde bir şeyler izlemekten hoşlanmayan izleyicileri de yapımlarına çekmeyi başarmış. Biz senelerdir alt yazılı film izlemeye alışmış bir nesiliz zaten, bize çok etkisi yok gibi… Zaten bu dizi dublajla izlenmez zaten. Almanca izlemenizi öneririm.

Yönetmen koltuğunda Baran bo Odar ve Jantje Friese’nin oturduğu dizinin konusu şöyle… Öncelikle olaylar Almanya’nın Winden adlı küçük bir kasabasında yaşanıyor. Bu mütevazı kasaba,vurguladıkları üzere, suç oranının çok düşük olduğu bir yer. Ve de ilk kez tuhaf olaylar vuku bulduğunda, kasabanın sakinleri ve polisler herhangi bir suçun üzerinde durmuyor. Çünkü Winden’de böyle şeyler olmaz diyorlar. Kasabada iki genç çocuğun tuhaf bir şekilde kaybolmasıyla birlikte, gizem üzerine gizem çemberine giriyor dizi… Hikâyenin temelinde dört aile ve bu ailelerin üç jenerasyondaki iç içe geçmiş yaşamları yer almakta.. Ben en çok bu kısmı sevdim. Bu aykırılık ve iç içe geçmişlik, tuhaf bir şekilde diziyi güzelleştiriyor…

Küçük, masum bir kasabadan çocukların tuhaf bir şekilde kaybolması ile başlayan dizi, garip deneylerin yapıldığı bir sahneden kafa karıştıran gizemli olaylara, kasabada bilimsel bir oluşumun (Nükleer Santral) var olması ve bununla ilgili gizli bir şeylerin dönmesine kadar birçok açıdan izleyicisini şaşırtıyor. Bir noktada “Bilim insanları ne kadar ileri gidebilir?” sorusunu da sorduruyor size… Alt metinde bilimin etik sınırlarına da vurgu yapılan dizide hikaye ilerledikçe farklı bir sürü şeyle karşılaşıyoruz.

“Geçmiş, şu an ve gelecek arasındaki fark, inatçı bir illüzyondan ibarettir…” – Albert Einstein

Dizi bu cümle ile başlıyor. Aslında diziye dair bir ipuçu kıvamında bu cümle. Einstein ile başlayan bu dizi, dizide yer yer göreceğimiz Alman kökenli göndermelerin de başlangıcını oluşturuyor. Doğal ve yerinde olarak, anlatımda Alman kültüründen çok yararlanıyor dizi. Dizinin başında gördüğümüz Hansel ve Gretel göndermesi de bunun örneklerinden. Genel olarak izlediğim diğer bilimkurgu dizileri ile karşılaştırdığımda daha karmaşık ve derin bir yapısı var bu dizinin bakıldığında.

Dizideki renklere bakıldığında ise adından da tahmin yürütececeğiniz üzere çekim, renk ve ışık kullanımı olarak fazlası ile karanlık bir yapıya sahip. Ayrıca karakterlerin çoğuna sempati duyma arzusunda olmayın, çünkü dizi kesinlikle bunu istemiyor; kasvetli ve rahatsız edici havayı daha sert bir şekilde her yanıyla yaşatma amacında kendisi.

Dizinin bir yerinde ise anlatımda önemli yer tuttuğu için Alman kökenli teolog Reinhold Niebuhr tarafından yazılan ve seri boyunca sık sık duyduğumuz “Serenity Prayer” adlı duayı da buraya yazmak istedim.“Tanrım, değiştiremeyeceklerimi kabullenmem için sabır, değiştirebileceklerimi değiştirmek için cesaret, farkı anlamak için akıl ver.” – Reinhold Niebuhr

Paylaş: